1900’ların ünlü masallarından birinde anlatılır..
Zamanlardan birinde bir “koca karı” yaşarmış. Bir yolda dururmuş, oradan geçen herkese bir soru sorar cevap veremeyenleri kılıçtan geçirirmiş.
Bir dudağı yerde bir dudağı gökte, oldukça çirkin bir “koca karıymış”. Yanındaysa “doğan aya doğma” diyebilecek kadar güzel “sırma saçlı” bir kız.
Yüzlerce derviş yola revan olup şansını denemiş fakat yoldan geçebilen olmamış.
Masalın kahramanı, ben de deneyeceğim demiş. Yapma, etme kellenden olursun demişler ama dinlememiş.
Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş sonunda “koca karının” yoluna çıkmış.
Koca karı demiş ki “Sana bir sorum var, eğer doğru cevaplarsan geçersin yoksa kelleni alırım” ve sormuş; “Ben mi güzelim, bu kız mı güzel?”
Esas oğlan cevaplamış, “Gönül kimi severse güzel o!”
Koca karı “Kellelerden kule, vücutlardan kale yaptım, onlarca kişiye sordum, bir kişi senin gibi cevap veremedi, al kız senindir.” demiş.
Nesillerle aktarılan "kıssadan hisse"'yi Freud “Libidinal yatırım yapılan nesne, zihinde daha çekici hale gelir" olarak açıklar. Keyifli bir masalın nispeten daha sıkıcı açıklaması sıkıntı verse de, teorik açıklaması budur (Freud, 1905/2000).
Nedendir bilinmez çağrışımım "tencere, kapak" deyimi aklıma geldiğinde beraberinde başka bir araştırma aklıma geldi.
Bir pazarlama(marketing) çalışmasında kişilerin sevdiği ve duygusal yatırım yaptığı kişileri bırakın; tencere satın alırken bile almadan önce yaptıkları yorum ile aldıktan sonra yaptıkları yorumlar arasında fark olduğu görülmüş.
Kişiler tencereyi almadan önce tencerenin pozitif ve negatif özelliklerini sayarken daha objektif olabilirlerken aldıktan sonra yapılan yorumlarda tencerenin pozitif özelliklerine daha çok odaklanıldığı ve kişilerin tencereyle ilgili pozitif özellikleri görmeye daha yatkın oldukları görülmüş (Bose&Sarker, 2012).
Yani aslında bir tencerede bile güzellik görmeye odaklanan psikolojik yapımızın işin içine gönlümüzün sevdiği kişi karıştığında neler yapabileceğini hayal etmek zor olmayacaktır.
"Bilişsel Çelişki Kuramı" kişinin bilinç dışı olarak bir şeye sahip olduktan sonra doğru karar verdim mi diye gerilim (çelişki) yaşadığını ve bu çelişkiyi azaltmak için kendi kararını meşrulaştırdığını göstermektedir (Festinger,1957).
Sahiplik etkisi ile de, insanların sahip olunan bir şeye sahip olunmayan bir şeye göre daha fazla değer atfettiği görülmüştür (Thaler, 1980).
Üstelik “Aşk” idealize etmek, kendi eksiğimizi karşı tarafta bulmak, o kişiyi arzumuzun nesnesi haline getirmek gibi öğeleri de barındırdığında durum daha da yoğun ve tutkulu bir hale gelecektir (Lacan,2016).(Arzu meselesi biraz karışık aşağıda açıklayacağım)
Çift Terapisi yaklaşımında Stan Tatkin(2012) şu şekilde açıklamıştır, “Aşk, beyin tarafından düzenlenen bir hormonal kokteyldir; özellikle oksitosin ve vazopressin, bağlanmayı, dopamin haz duygusunu, kortisol ise stres yanıtını yönetir. Bu bileşim partnerle bağ kurmayı, hem de duygusal düzeyde mümkün kılar.”
Durumu karışan hormon kokteyli ile arttırıp üzerine neredeyse şizofreni benzeri hormonları salgıladığımızı da sepete koyarsak fazla uzatmaya gerek yok (Insel, T. R.. 2010) (Tanör, 2016).
Masal doğrudur.
“GÖNÜL KİMİ SEVERSE GÜZEL ODUR”.
Aşkın içindeki masalsılık, romantikleşen anlatım ve gerçekliğe tam temas edilmemesi değil midir zaten?
Fakat aşk kokteylinin ömrü 12 ay ile 36 ay arasında değişir (Fisher, 2004). Sorasında kişi gerçekliği daha net görmeye başlar, arzu nesnesinin aslında hayal edildiğinden farklı olduğu anlaşılarak hayal kırıklığı oluşur(Aşkın gözü artık kör değildir) ve genellikle problemler o dönemlerde yoğunlaşmaya başlar. Hormon desteği azaldığında, dönüşüm gerekir.
Uzun ilişkilerde arzu genellikle hayranlık, ortaklık, alışkanlık gibi başka biçimlere evrilecektir.
Arzunun sürekliliği fantezi ile(erotik hayal dünyası ya da erotik oyunlar vb ile) ya da yeniden arzu nesnesini canlandırmaya çalışılarak (kıskandırma, mesafe koyma, oyunlar vb gibi) sağlanacaktır.
Burada kritik olan olan nokta dönüşüm için öncesinde ilişki masalınızın gerçeğiyle yüzleşmemiz geretiğidir. Dönüşüm ancak; neyin neden nasıl olduğunu bildiğimiz ve kuralları anladığımızda mümkün olur.
Yine masallar üzerinden örneklersek;
Robin Hood bir kahraman mı, yoksa azılı bir suçlu mudur?
Pamuk prenses 7 cüceye bakan iyilik meleği mi, 7 hiç tanımadığı adamla(kişiyle) aynı evde kalan ve kendini tehlikeye atan bir kız mıdır?
Peter Pan Kaptan Kancanın kolunu kesmeseydi ve onu ebedi bir timsah korkusu içinde bırakmasaydı Kaptan Kanca yine bu kadar öfkeli olur muydu?
Korkutmak dışında bir zararı olmayan Kaptan Kanca mıdır tek acımasız olan yoksa kol kesebilen Peter Pan de en az onun kadar tehlikeli midir?
Bir de gerçeklik içerisinde kendimize anlattıklarımız vardır. “Ama ben kötü bir şey yapmadım”, “Bu konuda benim suçum yok” “o düzelirse ilişki düzelir” “hepsini o yaptı”…
“Sinyalleri gördüğüm halde kendimi yeterince korumayarak kötülüğü kendime yapılmasına izin vermiş de olmuş olabilir miyim?”
“Bazı konularda iki tarafın da haklı olabileceğini görmeye razı olup, buna katlanabilir miyim?”
“Bir kişinin düzelmesinin ilişkiyi düzeltmeyeceği gibi, o ilişkide kalmanın bile benim o ilişkiye kattığım bir dinamik olması kabul edebileceğim bir şey mi?”
Ve masal gerçeklikle buluşur. Çünkü hikayeyi nasıl gördüğünüz, hangi perspektiflerden baktığınız tutumunuzu belirler. Tutumunuz ise ilişkinizin kalitesini.
Dönüşüm farkındalıkla mümkün olacak fakat; görmediğiniz ya da görmeyi istemeyeceğiniz perspektiflere de kendinizi açmaya gönüllü olmanızı gerektirecektir. Resmin bütününü görmek için cesaretinize de ihtiyaç olacaktır.
Hedef gerçeklik içerisinde kaldığınızda; tatmininizi arttırarak uyumlanmaktır.
Kişiler sıkıştığını, neden böyle olduğunu anlamadığını ve yorulduğunu hissetiğinde, eğer kendi içlerinde dönüşümü sağlayamıyorlarsa destek almak; ilişki meselelerini daha net görebilmelerini ve daha derin, daha gerçek ve tatminkâr ilişkiler kurmalarını mümkün kılar.
Unutmamak gerekir ki, masallar her zaman sadece fantastik meselelerden oluşmaz. Kişiler ilişki içindeki gerçeklerle esnek şekilde hareket etmeyi başarabildiğinde, masalsı öğeler eklenmeye ya da yerlerini korumaya devam edecektir.
Melis A. Yiğitbaş, MSc, MA
Uzman Klinik Psikolog/ Uzman Birey, Çift, Aile Terapisti
Referanslar:
Bose, T.K,& Sarker, S. (,2012). Bilişsel çelişkinin tüketici satın alma kararında etkisi; Khluna metropol alanında bir çalışma. Journal of Marketing Research,4((3), 45-67. (Original: Cognitive Dissonance Affecting Consumer Buying Decision Making)
Freud, S. (1905/2000). Cinsellik kuramı üzerine üç deneme (Çev. Emre Kapkın). İstanbul: Metis Yayınları. (İlk basım 1905)
Festinger, L., (1957). Bilişsel çelişki kuramı: Tutumların ve inançların dengesi. Stanford, CA: Stanford Universitesi Yayınları
Fisher, H.(2004). Why we love: The nature and chemistry of romantic love. Henry Holt and Company.
Insel, T.R.(2010). The challenge of translation in social neuroscience: A review of oxitocin, vasopressin, and affiliative behavior.Neuron, 65(6), 768-779. https://doi.org/10.1016/j.neuron.2010.03.005
Lacan, J. (2016). Aktarım: Seminer, Kitap VIII (1960-1961). Metis Yayınları.
Tanör,Ö., Ö. (2014). Aşkın nörobiyolojik temelleri. In Rona Aybay’s armağan (Cilt 2, ss. 2769-2774) Legal Hukuk Dergisi Yayınları
Tatkin, S., (2012). Wired for love: How understanding your partner’s brain and attachment style can help you defuse conflict and build a secure relationship. New Harpinger Publications
Thaler, R. (1980) Tüketici tercihine yönelik olumlu bir kuram. Journal of Economic Behavior & Organiation, 1(1), 39-60. https://doi.org/10.1016/0167-2681(80)90051-7